Bedensel Doygunluk Eşiğini Nasıl Düşürürüz?
”En sonunda önemli olan, hayatınızın içindeki yıllar değil, yıllarınızın içindeki Hayattır.” demiş Abraham Lincoln. Haklıymış. Yaptığımız işleri, bulunduğumuz anları, hayatımızdaki insanları ne kadar çok seversek yanımıza kar kalacak.
Hayat akıp gider, Çoğumuz geçmişte yaşar, şu anının tadını bilmez. Ne acı. Bana Çünkü geriye dönenler, deliye dönenler kadar rahat uyumazlarmış. Hayat bu, öğrenmekle..
Bedenlerimiz için ne yediğimiz değil sadece, ruhlarımızı nasıl doyurduğumuz da önemlidir. Asıl hikayelerimiz orada. Hayattan tek tip beslenmeyip ruhumuzu besleyen en kıymetli besinlerimizi de bulalım derim.
Bazen o besini bir kalemin ucunda, bazen bir fırçanın tuvale dokunuşunda, bazen bebeğini göğsünde emzirişinde, bazen küçük bir çocuğun saçlarını okşayışında, bazen sevdiğinin omzunda, bazen bir fotoğraf karesinde, bazen bir köpeğin bakışında, bazen bir gitarın telinde, bazen bir dostunun samimiyetinde, bazen dans ederken parmaklarının uçlarında, bazen bir kitabın sarı sayfalarında, bazen rüzgarın saçlarını hafifletmesinde, bazen bir dağın zirvesinde, bazen coşkun bir denizde, bazen de kendini soğutmak için güneşin denize daldığı vakitlerde bulabilirsin. Bu arada coşkun deniz Karadeniz’ de çok olur, görmek isteyenleri bekleriz efendim. 😉
Yapılan araştırmalar ruh doygunluğunun bedensel doygunluk eşiğini düşürdüğünü söylüyor. Hem zamanınızı güzel değerlendiriyorsunuz, hem yıllarınızın içindeki hayatı anlamlı kılıyorsunuz. Daha ne olsun.
Ben Ebru yaparken buldum ruh doygunluğumu. Ya siz?